2.11.2008

“Masum değiliz hiçbirimiz”

Sözleri, Sezen Aksu ve Meral Okay’ın ortak çalışması sonucu ortaya çıkmış, Sezen Aksu’nun harikulade yorumladığı ve benim de çok sevdiğim o şarkıda dendiği gibi – aslında – “Masum değiliz hiçbirimiz”.

‘Aslında’ mı?

İkisi çok farklı anlamlara sahip olsalar da gerçeklik ve doğruluk (hakikat) kavramlarından hangisini “asıl” sözcüğünün karşılığı olarak seçerseniz seçin, masum olmak ya da masumiyet hakkında işin gerçeğini ya da doğrusunu (hakikatini) söylemek kolay değilmiş gibi görünüyor bana.

Karşıt uçların bir doğru veya doğru parçası üzerinde değil de bir çember üzerinde bulunabileceği olasılığını düşündüğümde bir karşıt uçtan diğerine atlamanın ya da geçmenin çok da zor olmadığı izlenimine kapılmam güç olmuyor benim için. E.d. biraz önce ‘hiçbirimizin masum olmadığını’ işin aslı da buymuş gibi ‘iddia eden’ ben, biraz düşününce tam tersini, e.d. ‘hepimizin – aslında – masum olduğu’ fikrini de o denli kabul edilemez bulmuyorum. Az önce de belirtmeğe çalıştığım gibi nelere ilişkin olursa olsun gerçeklik ve hakikat konuları kendi içlerinde zaten sorunlu meseleler – öyle olmasaydı 2500 yıllık engin Batı felsefesi tarihi ya da ondan çok daha kadim Doğu öğretileri bu konularla uğraşmazdı – bir de ‘masumiyet’ gibi sınırlarını çizmenin kolay olmadığı bir kavram söz konusu olunca işin ‘aslı’na değinebilmek iyiden iyiye güçleşiyor.

Benim Adım Kırmızı adlı kitabında Orhan Pamuk’un ‘katil’in ağzından ortaya attığı iddia ‘yalnızca aptalların masum olduğu’ yönünde, e.d. şöyle deniyor iddiada: “Yalnızca aptallar masumdur.”

Tüm paragraf boyunca arka planda ilerleyen ironi bu ifadede orta çıkıyor, e.d. ‘yalnızca aptallar masumdur’ deniyor; ama aslında düşünülen ve söylenmek istenen ‘aptalların bile – aslında – masum olmadığı’. Yine bir ‘aslında’ sözcüğü; ama bunun neden kullanıldığını açıklamak, yukarıda kullanılan ‘aslında’ sözcüğüne oranla daha kolay olacak.

Ancak ‘aslında’nın bu kez neden kullanıldığını açıklamadan önce, yine yukarıdaki ifade, e.d. “Yalnızca aptallar masumdur” ifadesi bağlamında, aptalların da masum olmaması durumunda geriye hiçbir masumun kalmadığını belirtmek gerekiyor.

Oldukça basit: İfadeye göre masum olanlar, ‘yalnızca’ aptallar olduğuna göre, e.d. aptallardan başka masum olan olmadığına göre; eğer aptallar da masum değilse, geriye hiçbir masum kalmıyor: Bir tür ‘Masum değiliz hiçbirimiz’ durumu.

Peki aptallar masum mudur? İfadenin dile getirdiği öyle oldukları; ama aynı ifadenin tam tersi bir anlamı da kastetmesi olanaklı ki ironik ifadelerle ulaşılmak istenen sonuç da budur. Bu noktada sorulabilir, “söz konusu ifadenin ironik bir ifade olduğunu da nereden çıkarttın?” diye. Sonuçta bir ifadenin ironik olup olmamasının o ifadenin biçimiyle ilgisi yok; anlama ilişkin bir şeyler olmalı delil olarak aldığım. İroni konusunu, bu yazının yazılış amacını aşacağından, burada noktalıyım; ama ifadeyi neden ironik bir ifade olarak gördüğümü de hemen açıklayım.

Paragrafın ortalarında şöyle diyor katil: “[…] insanların yüzüne baktıkça görüyorum ki ellerine daha cinayet işleme fırsatı geçirmemiş oldukları için pek çok kişi masum zannediyor kendini.”

Zannetmek, e.d. sanmak… Bu konu da az çetrefil bir konu değil; ama girme sanırım, Platon bana yardımcı olabilir. ‘Sanmak’ sözcüğünden sanı sözcüğüne oradan da Platon’un doxa kavramına geçerek bir açıklamaya varmam olanaklı. Platon için doxa, sanı ya da inanca dayalı bilgi anlamına gelir. Bu değişken bilgi türünün kaynağı duyulardır ve duyuların verilerini aldıkları alanlar, e.d. Platon’un duyulur dünyası, sürekli değişen tikel koşulların alanıdır; dolayısıyla bu tür koşulların ürünü olan bilgi türü, Platon’un episteme adıyla çağırdı, değişmeze ilişkin, mutlak/tümel koşulların bilgisi olan bilgi türüyle karşılaştırıldığında güvenilir ve kesin olarak nitelendirilmez. Sorun, sanmak ya da sanı durumlarında kesinliğin tikel koşullara bağlı olması, dolayısıyla sarsılmaz bir kesinliğin de olmamasıdır; çünkü Platon, kesinliği, değişmeyen koşullara bağlı olana ilişkin bilgide arar.

Bir önceki paragrafı özetleyecek olursak doxanın, sanının, zannetmenin söz konusu olduğu durumlarda, güvenilir bir kesinlik olmadığından, başka türlü de olma olasılığı vardır, e.d. bir şeyi ‘öyle’ sandığınızda, siz o şeyin ‘öyle’ olmasına (daha çok) inanıyorsunuzdur. Ancak sizin ‘öyle’ sandığınız şey, ‘şöyle’ ya da ‘böyle’ de olabilir. Sizin bir şeyi ‘öyle’ sanmanız, o şeyin ‘öyle’ olmasını ‘zorunlu’ kılmaz.

Katilin sözleriyle açıklayacak olursak, kişinin kendini masum zannetmesi, o kişinin masum olduğu anlamına gelmez; aynı kişinin masum olmaması da olanaklıdır ki – bana göre – katil de bu ikinci olanağa daha yakın düşüncededir:

Kişinin masumiyeti bir sanıdır. Böyle bir sanının gelişmesinin tikel koşulları ise kişinin eline bir cinayet işleme fırsatının geçmiş ya da geçmemiş olması, e.d. talih veya kaderin oyunlarıdır. Başka tikel koşulların varlığı, kişinin masum olduğuna dair sanısını yıkabilir, dahası onun aslında masum olmadığı gerçeğiyle yüz yüze getirebilir.

İşte katil, kişinin kendi masumiyetine ilişkin düşüncesinin bir sanı olduğunun farkında olarak “Yalnızca aptallar masumdur” der. Aslında aptallar bile masum olmayabilir; dahası değildir katilin gözünde.

Sorun gizil haldeki masum olmayabilme durumunun açığa çıkmamış olmasıdır.

Bu noktaya kadar yazdıklarımda ‘aptal’ kavramını, aptallıkla-masumiyet arasında katilce kurulan ilişkiyi göz ardı ettim. Bunun nedeni katilin

“[…] insanların yüzüne baktıkça görüyorum ki ellerine daha cinayet işleme fırsatı geçirmemiş oldukları için pek çok kişi masum zannediyor kendini.”

ve

“Yalnızca aptallar masumdur” şeklindeki iki ifadesi arasındaki ilişkiyi “aptal” kavramı üzerinden kurmamış olmam. Katilinse böyle bir ilişki kurmuş olması söz konusu. Şöyle ki: Katile göre kişinin kendini masum sanması, eline bir cinayet işlem fırsatı geçirmemiş olmasından kaynaklanıyor ve aynı nedenden ötürü, e.d. eline böyle bir fırsat geçmeyen dolayısıyla cinayet işlememiş insan, yine katile göre, aptal suratlı oluyor ve bütün aptallar gibi iyi niyetli gözüküyor. Buradan da yalnızca aptalların masum olduğu sonucuna varıyor katil. Bu noktada benim yorumum, aptallıkla masumiyet arasında özsel bir ilişki olmadığı.

Demek istediğim, kişinin masum olmasının nedeni kendini masum sanmasıysa; kişi, aptal olduğu için böyle bir sanıya sahip ya da aptal olduğu için kendisine ilişkin bir sanıdan kendisine ilişkin bir gerçeğe geçiyorsa, kişinin aptal olmasıyla masum olması arasında bir ilişki kurulabilir. Ancak paragraftan benim okuduğum, kişinin kendini masum sanmasından dolayı masum olması değil; ama onun masum olmayabileceğini de gösterecek cinayet işleme fırsatını eline – henüz – geçirmemiş olduğu için hem kendini masum saydığı hem de masum olduğu. E.d. kişinin masum olmasının nedeni kendini masum sayması değil; kişinin kendini masum sayması da masum olması da onun masum olmayabileceğini de gösterecek bir fırsatın eline geçmemiş olmasının sonucu. Dolayısıyla kişinin kendini masum sayması da masum olması gibi bir sonuç, hem de aynı şeyin sonucu olduğundan, bana göre, masum olma sanısını, masum olmanın nedeni olarak alamayız. Bu paragrafın başında sözü edilen ve katilce öne sürülen sanma-aptallık ilişkisinden yola çıkarak da aptalların masum olduğu sonucuna varmak doğru görünmüyor bana. Bu da bir başka bakış açısı.

Aptallık ve masumiyet, kendini masum sanma ve masum olma ilişkilerini bir yana bırakıp paragrafa masum olma ve ahlaklı olma ilişkisi üzerinden okumak da olanaklı. Böyle bir okuma üzerinden masum olmanın, ahlaklı olmak anlamına gelip gelmediği; kişinin ahlaklı olmasının masum olmasını gerektirip gerektirmediği; kişinin, sırf karşısına masum olmayabileceğini de gösterecek bir fırsatın çıkmamasından dolayı, böyle bir fırsatla karşılaşmış ve seçim yapmış bir insanla karşılaştırılarak öncekinin ahlaklı, sonrakininse ahlaksız olduğunu söylemenin doğru olup olmadığı; masum olmanın bir talih meselesi mi, yoksa seçim meselesi mi olduğu sorularına da yanıt aranabilir.

Ancak bu yazılık bu kadar.


Hiç yorum yok: