12.10.2008

Düşünmekten öte, Godot'ya dair...

Ben Godot’yu Beklerken’le, gelinmeyeceğini bile bile gelmeleri beklerken, bekleyişlerin (bazı) bekleyenler tarafından sadece ‘beklemek’ eylemiyle meşrulaştırıldığı ve tükenmemek için düşünmeyenlerle birlikte yaşadığım dünyada tanışmıştım. Bu öyle bir dünyaydı ki herkesin bir Godot’su ve farklı beklentiler (Godot'lar) için farklı ‘bekleme’ biçimleri vardı. Bazı bekleyenler ise ağaç olurlardı beklemekten. Bu iyi miydi kötü müydü hiç bilemedim. Bilemedim çünkü beklentiler (an gelip gerçek olanlar), içinde umudu barındırırken düş kırıklığını da doğurabilirdi. Bu nedenle “ağaç olmak” mı daha iyiydi yoksa beklentinin gerçekleşeceğine zorla inanıp (kendini inandırıp demeliyim) Godot’yu beklemekten hiç vazgeçilmemeli miydi bunu da bilemedim. Bildiğim ise Godot’nun hep beklenen olduğu, beklenen ama hiç gelmeyecek olan olduğuydu. Aslında Godot’yu bekleyenler onun gelmeyeceğini bilmek istemeyenlerdi ve belki de Godot salt umut edilen herşeydi. Tarkovsky’nin Stalker’ındaki “bölge” gibi, en gerçek olan isteği ve umutlananı gerçekleştirecek olan “bölge” gibiydi Godot. Sanki gelse, her şeyin muştusu olacaktı ancak gelmesi diye bir şey (bir gerçek) yoktu…

“Vladimir: Biraz düşünmüş olmalıyız.”a doğru, farklı ‘bekleme’ biçimleri hakkında...

Godot’yu ‘beklemek’, bu dünyadaki varoluşu “ne fark eder ki” ye indirgemekti belki. Karşılaşmalarla, zorunluluklarla ve sözcüklerle geçirilen zaman aslında “fark etmez”ciliğin sonucu olmuştu. Var olduğuna inanılan ya da var oldurulan her şey olabilirdi Godot ve o, bekleyişlerin “kahraman”ı olmuştu; ancak o bekleyişler düşündürmezdi insanı. Godot’yu beklediğini unutsa ve biraz sorgulamaya yani düşünmeye başlasa insan, “gerçek olan yaşanan ve gerçek olmayan yaşanmayan değildir” bile diyebilirdi. Düşünmek, düşünmeyi tercih etmek değildi ve beklerken düşünülemezdi.

Godot ‘aşk’ olsun ve ben bir ‘aşk’ı bekliyorum diyelim. Düşünmeden sadece beklerim; çünkü düşünmüş olmak beklemeyi önceler. Aşkı ‘bekleme’ hali almışsam eğer, zaten öncesinde düşünmüş ve ona anlamımı atfetmişimdir. Aşk’ımı beklerken onu düşünürsem eğer, o aşk beklediğim ve umut ettiğim aşk olmaktan çıkar çünkü sesler işitirim(Vladimir: İnsan ararken birşeyler işitir) ama ben yine de her bekleyişin, içinde gizli bir umudu barındırdığını ve umudun düş kırıklığı olabileceğini de bilerek beklerim. Bu nedenle beklerken sadece beklerim.

Herkes böyle beklemez Godot’yu. ‘Bekleme’yi meşrulaştırmak için (öncesinde) düşünmek gerekir ancak kimisi ise öncesinde düşünmez. İşte bu kötü bir salt bekleyiş halidir ve bu Godot'yu Beklerken'in eleştirdiği bekleyiştir. (Post) Modernlerin sessiz çoğunluk dediklerinin bekleyişidir bu.

“Korkunç olan düşünmüş olmaktır” diyor Vladimir. "Cahillik mutluluktur" der gibi. Oyunda da bu hep böyle gider; düşünürler ve ‘bekleme’ hallerindeki gerçeküstü hayattan ve düşüncelerden uzaklaşırlar. Laflarını da kaçınmazlar tabi :

Estragon: Düşünmeyelim diye.
Vladimir: Özrümüz var.
Estragon: İşitmeyelim diye.
Vladimir: Nedenlerimiz var.

Vladimir ve Estragon ise Godot’yu beklerken, Godot’un geleceğine inanır çünkü onlar önceden düşünmüş ve tükenmişlerdir. Bu nedenle Godot'yu beklemek hem onların bekleyişi hem de benim bekleyişimdir.

Godot’yu Beklerken müthiş bir oyundur. Göndermeler, eleştiriler ve hicivler içerir. 1948’de yazılmasına rağmen, her döneme uyarlanabilir. Godot her şey olabilir, küresel ısınmanın olmadığı bir dünyadan, arabaların uçmasına, bir bebeğin doğumuna, kara sevdaya tutulanın sevdasına kadar… Herşey… Ve herkes kendi Godot’sunu bekler…(Eminim, "çoğunluğun Godot'su vardır"diyenler bile vardır)

Bu yazının iyi bir bekleyiş yazısı olmadığını biliyorum. En iyisi ben bekleyişimi yazmaktan öte, Godot’yu beklemeye gideyim.

Hiç yorum yok: