5.10.2008

Boşlukta boşu boşuna ...


Bir toz zerreciğinin boşlukta kapladığı yerle karşılaştırıldığında, her ne kadar, çok daha büyük olsa da daha anlamlı olmayabilir insanın aynı boşlukta kapladığı yer. Bu olmayabilirliğin olabilirliği, e.d. bir toz zerreciğinin rastlantısallığından daha fazla bir şey olmayabilme olasılığının insanın içinde yarattığı terör, onu anlamlar uydurmaya, gerekçeler bulmaya, öyküler kurmaya itiyor. Lawrence’tan alıntılanmış bu ifadeler de benzer bir anlam-gerekçe-öykü çabasının bir uzantısı bana göre.

Yaşamın, yaşamaktan ibaret olması yetmiyor gibi insana. Bu nedenle ki rasyonel hayvan, neden ve ne için burada olduğuna ilişkin anlamlar, gerekçeler, öyküler peşinde koşuyor. Bu insan-üstü çabanın sonucundaysa, kendisinden nesiller önce yaşamış kardeş-atalarının da bir süre aradığı; ama bulamayınca oturup kendi kurguladığı anlamlar, gerekçeler ya da öykülerle karşılaşıyor.

Anlamsız, gerekçesiz ve öyküsüz de yaşanabileceğini; dahası yaşamanın ta kendisinin bu olduğunu, her türlü yaşayan örneğe rağmen, görmezlikten gelmekte diretiyoruz. Bizi diğer tüm canlılardan ayırdığını ve onların önüne geçirdiğini düşündüğümüz yeti olan akıl-la öyle bir oyun ediyoruz ki kendimize, yaşamı ve onun üzerinden yaşamayı sorun ederek, yaşamaktan uzaklaşıyor, önüne geçtiğimizi düşündüğümüz tüm canlılardan tur yiyoruz aslında.

Adem adındaki tek bir insanın çıkıp bir elmayı dişlemesi, tüm insan tümelinin içine ne kadar tikel sığıyorsa, hepsinin birden ayvayı yemesinin nedeni olarak gösterilebiliyor örneğin. Adem’in elmasından insanın bitmemişliğine, olgunlaşmamışlığına, bütünleşmemişliğine geçilip oradan da tüm Evrenin, onun içindeki yaşam ve yaşanmışlıkların insanın olgunlaşma öyküsünün unsurları olduğu, “burada”ysak tüm bunların boşuna olmadığı ve boşlukta boşu boşuna sallanmanın boş olduğu sonucuna varılabiliyor.

İnsan denilen varlık ya da oluş – her neyse – o kadar “tamam” bir şey mi ki ölümle sona erecek tek bir yaşam onun için yeterli olabiliyor olgunlaşmasını tamamlaması, yetkin bir hale gelebilmesi için?

Ya birbiri içinde ya da peşinde açılan ve kapanan binlerce evren ve onun içinde evrilen binlerce yaşam var ve onları biz sanki biricikmiş gibi, bir öncekini anımsamadan, bir sonrakini de öngöremeden yaşıyoruz ya da bu yaşamın insanın olgunlaşması, kendini bulması, bütünleşmesi vb için tek-yaşanımlık bir süreç olduğu ve insanı tamamlayarak, onu ölüm-sonrası-sonsuzluğa yetkin bir halde aktaracak olduğu yine aynı insanın düş gücünün bir ürünü.




Hiç yorum yok: