19.10.2008

...

Tüm entelektüel yaratımlar evrenin ya da üzerinde olagelenlerin bir kısmının okunma sürecidir. Bilimi de katıyorum buraya sanatı da. Aklınıza gelen ne varsa…

Sanat için konuştuğunuzda yukarıda söylenen tuhaf bir varsayım gibi gözükmese de bilim için aynı şeyi iddia etmek biraz zor. Çünkü bilimsel bilgiyi birçok şekilde tanımlamak mümkün olsa da tüm tanımlar iki temel kıstas içerecektir: nesnel olması ve evrene dair bir gerçekliğe tekabül etmesi. Bu kıstasların varlığında yukarıdaki iddia hala nasıl geçerli bir iddia olabilir?

Bilim evren üzerine konuşur. Evreni anlamak adına varsayımlarını deney ve gözlemle test eder. Bilimsel bilgi bu yüzden nesneldir çünkü deney ve gözlemler kişiden kişiye değişmez. Sabittir. Evren üzerine kurduğu her iddia birbiriyle tutarlıdır. Birbirini bütünler ve sistematiktir. Bu yüzden bilimsel bilgi gerçekliğe tekabül eder çünkü onu açıklamak adına attığı her adım yeni bir adımın öncülü ve ardındaki adımların sonucudur ve en önemlisi evreni açıklamada başarılı olur.

O halde bilim söz konusu olduğunda onun evrene dair bir yorum olduğunu iddia etmek pekte makul gibi görünmüyor. Ama onu tam da hikâye yapan kısım bu kıstaslara sahip olma çabası değil mi? Çünkü ancak bu kıstaslar aracılığı ile bilimi diğer disiplinlerden ayırmak, öteye koymak mümkün. Ama bu kıstasların araçlarını bilimsel bilgiyi üretirken değil ürettikten sonra uygulamıyor muyuz? Aslında bilimsel bilgiyi üretmemizi sağlayan yegâne şey teorimize olan inancımız, yorumumuzun doğruluğuna dair sarsılmaz umudumuz değil mi?

Kepler gök cisimlerinin mükemmel Platonik geometrik şekillere karşılık geldiğine olan inancıyla geliştirdi gök cisimlerinin hareketi teorisini. Darvin’in ne kadar nesnel argümanı vardı doğal seçilim ilkesini ortaya atarken? Newton çekim yasasını elmaları izleyerek mi ortaya attı? Elbette hayır. Hepsinde ortak olan şey evrene dair algılarını yorumlama biçimlerinin doğru olduğu yönündeki sarsılmaz inançlarıydı.

Bilimsel aktivite içinde olan herkes bir teoriye inanır ve bu teoriyi desteklemek için hipotezlerini oluşturur. Bilimsel teoriler sürekli değişmiyor mu? Aslında değişen şey bilimsel teoriden öte evren hakkındaki inanç, ona dair yapılan yorum! Kuhn üzerinden yapılacak bir yorumla teorilerden öte paradigmalar değişir ki paradigmanın değişimi genç bilim insanlarının var olan paradigma karşısında yeni teoriler, yeni araçlar benimsemesi, onları tutarlı bir bütün içinde sunmaları ile mümkündür.

Aksi olmuş olsaydı bilimsel bilginin değişmez kıstaslarına sahip olurduk hâlbuki bu kıstaslar da değişim içinde. Ne aklın kendi üzerine yansıyarak yaptığı eleştiri, ne metafiziğin pozitivist bir tutumla epistemolojinin alanından uzaklaştırılması çabası bilimsel bilginin mutlak ölçütlerini vermede başarılı olabildi. Olamazda. Çünkü bu kıstaslar da evrene dair inancımızla ve bu inanç üzerine kurduğumuz bilimsel yapının etkisiyle yeniden biçimlenecek.

Bilim böylesine bir okuma, bir yorum olarak sorgulanmadığı sürece indirgemeci ve materyalist tutumun etkisiyle; her geçen gün anlamını yitirecek, zeminini yaşama dair hiçbir anlam ifade etmeyen denklemler arasında bocalayarak kaybetmeye devam edecek.

Ama bunları söylemek bilimin görece olduğu veya gerçekliğe dair bir şey söylemediği anlamına gelmez. Yalnızca bilimsel bilginin her şeyin üstünde bir hakikat içerdiğine karşı çıkar. Bilim, onu ilgilendiren alanda ne kadar doğruysa; ne kadar gerçekse, diğerleri de öyledir.

Aslında bu biraz da bizimle ilgilidir. Bizim nereden okuyacağımızla ilgilidir evreni ve hayatı. Bilimsel bilgi de sanatta onunla ilgilenenin ilgi alanı kadar değer taşır, yani nesnellik özne de bulur değerini. Aksi taktirde ne bilimin ne bir başka disiplinin ne de sanatın bir anlamı kalmazdı onlarla kurulan ilişkilerimiz olmasa.

Bu yüzden pencerenizden bakınca çekim yasasını da düşünebilirsiniz, sevgilinizin gözlerini de; gördüğünüz zaman bir yaprağın daldan usulca düştüğünü. Sonuçta her biri takılıp kalacak niçin sorusunun çıkmazına ve takıldığı nokta cevabın olmadığı nokta. İşte Camus’un bahsettiği de bu bence, açıklanamayan o gizemli, “bir şey işte ama anlatamıyorum”, “tam olarak ifade edemiyorum” demek zorunda olduğumuz o nokta zaten başlı başına hayat. Belirlenmemiş, bizce keşfedilecek olan…

Hiç yorum yok: