21.09.2008

Ben'deki Bir.

Girizgah;

Tamamen “ben”liğimle ilişki kuracağıma söz verdiğim “alıntılara dair yazılanlar” e-dinamizmi için özel olarak kimseyi bilgilendirme ve kimse için herhangi bir konuda herhangi bir kimseyi referans gösterme amacı taşımadığımı söylemek istiyorum. Burada yazılan alıntılarla ya da herhangi bir gönderimle kurduğum ilişki, tamamen benden çıkan (zihnimden ve ruh dünyamdan gelen –ki bu ikisi kendini çelişkilerle de gösterebilir–) ve ben olarak yazdığım, duyumsatmak istediğim herşey olacaktır. O zamana kadar bildiğim/duyumsadığım ve o an itibariyle bileceğim/duyumsayacağım ne varsa bunlar yarattığımız dinamizme yansıyacak ve ben’i “kendi” olarak okuyucuya sunacaktır. Belki bir gün birileri (başka “ben”ler) “Bunu yazan bunlarıda yazdı” bile diyecektir...

Buber, Martin Between Man and Man syf.22-23’e dair...

1 – Elimin hala canlı olarak çıkan belleğinden başlayarak açıklayacak olursam hayvanla yaşadığım şeyin diğeri olduğunu söylemeliyim. Buber, çocukluğunun naif yaklaşımıyla zihninde kalan bu imgelemin bilinç dünyasına dair etkilerini, felsefesinin ana kabülü olarak yazmış. Ben’in bedensel farkındalığı üzerinden, ben’den sen’e yani diğerine (ötekiye) geçişinin ifadesi olmuş paragrafın teması. Bu da yaşananın, bilincin anlatımıyla dile gelişi demektir.

2 – Diğerinin yoğun diğer oluşu, ama sığır ve koçun diğer oluşu gibi yabancı kalmayan bir diğer oluştu bu, daha çok yaklaşmama ve dokunmama izin veren bir diğer oluş. Diğerini belirleyen, onunla kurulan bilinçli ilişkidir; daha doğrusu söylemek istediğim ötekini öteki yapan yani onun öteki olduğunun farkındalığını bize yaşatan onunla kurulan ilişkideki ben’in bilincidir.

3 – ... ve elimin altındaki hayatı hissederken, sanki canlılık unsurunun kendisi tenime, ben olmayan bir şeye, bana tamamen yabancı olan bir şeye, diğerine, ama yalnızca bir diğerine değil Diğer'inin kendisine değiyordu : Bu, tam olarak (bilinç olmadan) ben olmayanın duyumsandığı andır. Buber felsefesindeki sen’in ben’e önceliğinin örneğidir bu. “Sen”, ben’i yaratır aslında. İlişki ben’den kaynaklanmaz; ilişki tam olarak sen’in varlığındadır.

4 – ... Ama bir keresinde -çocuğu neyin etkilediğini bilmiyorum, ama yeterince çocukçaydı- okşama ve bana verdiği zevk dikkatimi çekti ve birden elimin farkına vardım. Ötekileştirmenin doğduğu anın en naif vurgusunu yapıyor Buber. Bilinçli hayvan olan insan, ötekiyle kurduğu ilişkiyi duyumsamaktan vazgeçip, bilincinin esaretiyle bedeninin farkına varıyor. Yani bir anlamda öteki üzerinden kendi farkındalığını yaşıyor. “You” is primary to “I”. Öteki’nin (sen’in) kendi’yi (ben’i) öncelemesinden öte, kendiyi (ben’i) var kılması... çünkü bizler diğerlerine bakarak bizi görürüz... Gündeliklikte ise ne olduğumu bilmiyorum ama şöyle biri olmadığımı biliyorum cümlesinin sıradanlığı gibi... ötekileştirenin, asıl (bilinçli) öteki olması gibi...

5 – ... okşama ve bana verdiği zevk dikkatimi çekti ve birden elimin farkına vardım. Ben’in farkındalığı... zevkin zevk olduğunu ancak “ben” bilebiliyor; öteki değil... Bu nedenle, sen’den ben’e geçildiğinde, diğeriyle kurulan ilişkinin yaratıcısı sadece ben’miş gibi görünüyor ve ötekileştirme işte böylece başlıyor: Ve ertesi gün arkadaşıma bol miktarda yem verdikten sonra onu okşadığımda başını kaldırmadı...

Buber’in çağrıştırdıkları: Mevlana. Kays. Rimbaud.


Buber. “You Philosophy” yapıyor. Dialog diyor, sen’le karşılaşmak, nitelendirmeden, naif bir karşılaşmadır. Bir çoçuğun atla kurduğu ilişki gibi. “Ben” demek için “sen” deriz önce diyor. İlişkinin bu karşılaşmanın eseri olduğunu söylerken, bu bilinçle yaşayan “ben”in ötekiyi duyumsarken kendi farkındalığını yaşamasının ötekileştirmek olduğunu anlatmaya çalışıyor. Tam bu noktada sen’in otantik (yani kendinden olan, kavramsallaştırılmayan, başkalaştırılmayan) varoluşunun yok edildiğini söylüyor. Ben’in bilinçli farkındalığının vurgusu (sonucu) bir bakıma.

Mevlana’dan

Biri sevgilinin kapısına gelip çalar.
İçerden bir ses gelip sorar : “Kim o?”
Kapıdaki yanıtlar : “ Benim”
Ses der ki : “ Bana, sana yer yok burada.”
Ve kapı kapanır.
Bir yıl süren yalnızlık ve çileden sonra
Yeniden kapıyı çalar o.
İçerden ses : “Kim o?“ diye sorar.
Kapıyı çalan, yanıt verir : “Sen’im! ”
Ve kapı ardına kadar açılır.

Hallacı Mansur’un deyişiylede En’el Hak. Allah’ın herşey olduğunun kabulü, “Haktan gayrı değilim” demek. Ötekiliğin ortadan kalkması. Ben’in bilinç esaretinden çıkması yani.

Kays. Leyla’nın halk dilinde bilinen adıyla Mecnun’u. Birgün Leyla geliyor ve “Ben geldim” diyor, içerliyor buna Mecnun(Kays). “Neden ikilik yaratıyorsun, neden?” diye...

Bu arada sözü edilen “ben” (bu “ben” asıl ben’dir; sen’dir yani) bir yana Rimbaud’un “Ben bir başkasıdır derken bahsettiği ben bir yana demek istiyorum. Onun bahsettiği benler madde dünyada yaşayan ve bilinçlerinin esaretinde yaşayan “ben”lerdir. Elbetteki benler, başkası (Heideggervari varoluşlar bağlamında) olabilirler ki bu aynı zamanda Buber’in “ich und es“ yani ben ve o ilişkisine götürür bizi. Bunlardan tamamen bağımsız olarak ise, Buber’in elinin farkındalığını yaşaması atın, kurulan ilişkide Heideggerci yaklaşımla Present at hand nesneye dönüşmesidir; yani “at” bir nesne olarak ben’in bilincinin nesnesi olmuş, otantik ilişki ortadan kalkmıştır. Soru şu : Nasıl oluyorda nesneyle(!) ya da “ben” olmayanla kurulan (otantik, sahici) ilişkiden çıkarak kendimizi diğer bilinçler sayesinde (yüzünden?) yarattığımız “ben”e – bile bile – esir edebiliyoruz?


Hiç yorum yok: